Savunma Sanayi Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, savunmasanayi.org ve C4 Defence dergisine Türk savunma sanayinde gelinen noktayı ve yapılacakları anlattı.
İsveç 2021 ve 2025 yılları arasındaki savunma bütçesini yüzde 40 artırma teklifinde bulundu. Yunanistan 2021 bütçesinde savunma harcamalarına 2 milyar 500 milyon Avro ayırmayı planladığını açıkladı. Asya’da Japonya ve Kore Cumhuriyeti de savunma bütçesinde alışıla gelmişin üzerinde bir artışa gidiyor. Öte yandan Türkiye’nin de birçok komşu ülkesini kapsayan Orta Doğu’da savunma harcamalarının bu yıl beklenenden 44 Milyar Dolar az olduğu belirlendi. Sektör stratejisi göz önüne alındığında Türkiye buna karşın nasıl bir yol izleyecek?
“Dost ülkelerle Ortaklık İhracat Açısından da Önemli“
“Savunma harcamaları denince tabi her şeyin içinde olduğu bir kalemden bahsediliyor. Genelde ülkelerin savunma harcama kalemlerinde her şey dahil. Biz bunun sanayi, modernizasyon ve teknoloji kalemine daha ağırlık veriyoruz. NATO’daki savunma harcamalarının %2’ye çıkartılması konusunda da onda bir alt birim malum, teknoloji ve sanayi geliştirme projeleri. O kalemde Türkiye zaten barajı aşmış durumda. Savunma harcamalarımızın geneli konusunda konuşmak yerine özellikle modernizasyon, teknoloji geliştirme konularının bahsinde bir şey söylemek isterim. Zaten savunma sanayisini destekleyen fon kaynakları artırıldı birkaç sene önce. Yine milli bütçeden yapılan bazı harcamalar var. Yine Türkiye’deki bütçe kalemine baktığınızda, savunma harcamalarının önemli bir yerde olduğu görülüyor. Diğer ülkelerin nereden nereye geldiklerine bakmak lazım. NATO çerçevesinde olan bazı şartlar var. NATO sürekli olarak özellikle bazı Avrupa ülkelerini uyarıyor, harcama konusunda geri kaldıklarıyla ilgili. Bu anlamda Avrupa’dan daha fazla bir artış bekleyebiliriz çünkü NATO ittifakında olanlar da bu taahhüdü yerine getirmek durumundalar. Ayrıca Avrupa Savunma Ajansı kuruldu. Orada da Avrupa kendi savunmasıyla ilgili kararlar alacak. Bize dönük kısmı ise malum projelerimizin sayısı artırıyor. Çok kapsamlı ve iddialı projelerimiz var. Bunlara da tabi sürekli kaynak ayrılması gerektiğiyle ilgili gündemimiz var. Savunma sanayi konusunda projelerimizin devasa olduğunu görüyoruz. Bir taraftan kendi öz kaynaklarımızla gitmeye çalışırken, özellikle kapsamlı programlarda da ittifak oluşturma, programa başka dost ve kardeş ülkelerden katılım sağlama gibi bir yolu da sürekli gündemde tutuyoruz çünkü bu iki taraflı faydası olan bir konu. Bir taraftan bizim projelerimiz üzerindeki kaynak yükünü daha hafifletirken, diğer taraftan ise ileri vadede satış imkânını artıracak. Bu ortak olma potansiyelinde olan ülkeler için de kendilerinin dışa bağımlı olmaktan kurtulmaları sağlanacak. Böylece kazan-kazan bir durum oluşuyor. Biz bunu çeşitli ortamlarda anlatmaya çalışıyoruz.“
Türkiye’nin uzay çalışmalarındaki yol haritası kısa, orta ve uzun vadede nasıl belirlendi? Bu hedefler için kademeli olarak nereden başlanacak, süreç nasıl ilerleyecek?
“Uzaya Erişimde Önemli ilerlemeler Kaydettik“
“Belirttiğiniz gibi Türkiye Uzay Ajansı (TUA) kuruldu. Türkiye’nin uzay politikalarının geneliyle ilgili oradaki arkadaşlarımız çalışıyor olacaklar. Bizi ilgilendiren kısmı, uzay ajansından da önce başladığımız mesele, Türkiye’nin uzaya erişimini sağlayacak teknolojileri edinmek. Biz bu kapsamda çalışmalara devam ediyoruz. TUA politika belirleme anlamında çalışmalar yaparken bu politikaların hayata geçmesi, uygulanması, ürün çıkartılması ile ilgili bir yapısı, yetkinliği yok ve olmayacak da. Bu anlamda ülkedeki mevcut yetkinlikleri kullanmak üzerine bir planlama yapmaları gerekiyor. Bizim de bu çerçevede belirlenen politikalar doğrultusunda alacağımız aksiyonlar var ama ondan önce yapmamız gerekenler var. Zaten savunma sanayi olarak uzaya erişimimiz şart ise ki şart, biz bunu zaten çok önceden görmüş, başlatmış durumdayız. Bu anlamda çalışmalarımız devam ediyor. İlk aşaması da bir mini uydu fırlatma sisteminin hayata geçirilmesi. Uydumuzu yörüngeye yerleştirmek, daha sonra yüksek menzillere ulaşmak gibi arka arkaya gelen gündemlerimiz var. Bu da temelde roket teknolojilerini çalışmak, uzay teknolojilerini çalışmak, uzayda belirli yetkinlik kazanımını, uzay manevralarını yapabilmek, önce uzaya çıkacak roket ve sistemlerin olmasını içeriyor. Bu konuda yaygın üç teknolojide de bir ilerleme kaydettik. Sonrasında uzaya yerleştirilecek sistemler, orada yapılacak faaliyetler gibi bir dizi konu var. O da yine belirlenecek politikalar çerçevesinde önümüze konulacaktır. Ama biz öncelikle kendimizi ilgilendiren uzaya erişim, çeşitli gözlem uydularımızın olması gibi doğrudan savunma sanayiyi ilgilendiren konularda teknoloji bazında çalışmalar yapmaya devam ediyoruz.“
Açıklanan CAATSA yaptırımları çerçevesinde kurumunuz, şahsınız ve üst düzey SSB çalışanları adına da bir kısıtlama getirildi. Bu kısıtlamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Yaptırımların Türk savunma sanayi üzerinde etkileri ne şekilde görülebilir? Bir değerlendirme yapabilir misiniz?
“ABD Daha Önce Keyfi Davranmıştı“
“Yaptırımlar konusu uzun süredir dillendirdikleri ve gündeme getireceklerini söyledikleri, bunu da uygulamanın hukuki bir zorunluluk olduğunu belirttikleri bir konu idi. Bunu da sürekli dillendiriyorlardı. Yaptırımlar kapsamında şahsımın ve kurumun hedef alınacağını söylüyorlardı ama diğer üç arkadaşımızın da hedef alınması şaşırttı beni biraz. Beklemiyorduk bunu. Biz zaten çeşitli projeleri yaparken şu ne der bu ne der gibi bir endişemiz yok. Biz doğru bildiğimiz, ülkemiz için gerekli olan şeyi yaparız. Kurumla ilgili genelde merak edilen husus, savunma sanayimizin nasıl etkileneceği. Kurumumuzun doğrudan tedarik ettiği çok az sayıda ürün var. O açıdan çok büyük bir etki beklemiyoruz. Kurumumuz malumunuz proje yönetir. Yani ortaya konan işleri şekillendirir, ihalesini yapar, takibini ve teslimini yapar. O süreçte de işi yapan biz değiliz, işi yapan firmalarımızdır. Firmalarımız bazında bir yaptırım olmadığını görüyoruz. Bu şekliyle kabul edip uygulanma durumunda çok büyük bir hasar ve zarar göreceğimizi düşünmüyorum. Ancak bunu keyfi şekilde genişletmek mümkün değil ama F-35 Lightning II’de aldıkları kararlara baktığımız zaman, bazı keyfilikleri yapabildiklerini görüyoruz. Bu CAATSA kapsamında olmayabilir ama keyfi olarak uyguladıkları bazı şeyler var ki bunu yapmak durumunda kalmaları aslında ilişkilerin daha da zarar görmesine yol açar. İki tarafın da böyle bir zarar görmeyi istemediğini çeşitli görüşmelerden biliyoruz.“