Son dönemde haber bültenlerinde sıkça karşılaştığımız yerli keşif ve gözetleme uydusu GÖKTÜRK-2’ye hepimiz aşinayız.Yaptığım araştırmalar doğrultusunda uzay ve uydu teknolojisinin iç yüzünü ve tarihi gelişimini ve bu gelişim sürecinde ülkemizin hangi atılımlarda bulunduğunu anlatmaya çalışağım.Bu yazı dizisinin şuan itibariyle üç parçadan oluşacağını öngörüyorum.Siz değerli okurlarımızın sosyal medya hesabımıza geri dönüşler yaparak bu seriyi uzatmamı isterseniz sizler için yeni yazılarda yazabilirim.Bunun için görüş,önerileri ve isteklerini bekliyor iyi okumalar diliyorum.
İnsanoğlu çok eski çağlardan buyana devletler ve ordular kurup dünyaya egemen olma düşüncesi ile yanıp tutuştu. Peki dünyaya egemen olabilmek için sadece savaş meydanlarında üstün olmak yeterli bir olgumuydu? Elbette ki hayır; Teknolojinin ve insanlığın ilerlemesiyle casusluk faliyetleri,gözetleme, bilimsel araştırma ve orduların haberleşmesi gibi bir çok konu artık yeni dünyada söz sahibi olabilmeyi doğrudan etkiliyordu. Bu olgu önümüzdeki yıllarda birçok yeni teknolojinin doğmasına sebep olacaktı. Kısacası Askeri teknolojinin birkez daha dünya tarihine yön verme serüveni başlamıştı.
ABD (Amerika Birleşik Devletleri) ve SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) arasında 1957’den 1975’e kadar tenoloji, sağlık, kültür, silahlanma ve bilim gibi birçok alanda gayriresmi olarak ilerleyen rekabetin en büyük kollarından biride uzay yarışıydı. Bu iki büyük kutupda İkinci Dünya Savaşı sonrası savaşı harp alanlarında top,tüfek ve süngü savaşı olmaktan öteye taşıdılar. Casusluk, gözetleme ve bibirlerini kontrol altında tutmak istemeleri bu iki büyük gücü uzay yarışına itti.
Uzay yarışı; uzaya uydu ve sonda yollayarak uzayı keşfetmek, dünya dışına insan göndermek ve Ay‘a insan indirmek gibi çabalar içerir. Bu çabaların yanında gönderilen uyduların en büyük görevleri gözetleme,keşif ve ordu iletişimi için kullanılmasıdır.Aşağıdaki göreslde Uydu teknolojisinin alanlarından bazılarını görüceksiniz.
Yarışın başlangıcı II. Dünya Savaşı’dan kalan roket teknolojisi mirasına dayanıyor. Nazi Almanyası’nın Roket Bilimine en büyük katkısı olan V-2 roketleri 8 Eylül 1944’de Dünya dışına çıkan ilk insan yapımı alet olmayı başarıyor. Bu gelişmeden sonra uzay yarışı tam anlamıyla başlamış oluyor. İnsanoğlu bu gelişme ile Uydu teknolojisine giden ilk adımı olan roket biliminin eşik atlamış oluyor.
İlerleyen yıllardaki Optik Bilimi, Elektronik ve Bilgisayar alanındaki gelişmelerle bukez insanoğlu binlerce kilometre uzaktan mavi gezegeni izlemeye başlıyacak yetkinliğe ulaşıyor. Bu uğraşların sonucu olarak sahneye Dünya yörüngesine gönderilmiş ilk uydu olan Sputnik-1 çıkıyor ve Soğuk Savaş yıllarının gerginliğini iyice arttırmayı başarıyor. Sonraki yıllarda Sputnik, Explorer, Vostok, Mercury, Soyuz, Apollo gibi insanlı ve insansız programlar Dünya’yı izlemek için yörüngeye gidiyor.
Birçok teknolojide olduğu gibi bu teknolojik çekişmedede yarışta sadece Amerikan ve Rus ekollerinin olduğu söylemek diğer ülkelere haksızlık olabilir. Bu yüzden Roket bilimi ve Uydu teknolojilerinde gösterdikleri gelişim ve atılımla yarışın içinde kalan 10 kadar ülkeyide tebrik etmekte fayda var. Bu ülkelerden biri olmamızda ayrıca bir gurur kaynağı.
Son 20 yılda yapılan atılımla büyük bir özveri ile çalışarak yapılan uluslararası anlaşmalarla yapılan teknoloji alışverişi çabalarıyla Uzay ve Uydu Teknolojisi büyük bir yol katetti. Yakalanan ivme ile birçok alanda kullanılabilen uydular yörüngeye gönderildi. Bunlardan ilki TÜRKSAT 1B Türk Mühendislerinin ve ülkemizin ilk gurur kaynağıydı. İlerleyen yıllarda bu uyduyu TÜRKSAT 1C-2A-2B,RASAT gibi platformlar izledi.
Bu gelişmeler çok önemliydi elbette ama bu yıllarda TSK(Türk Silahlı Kuvvetleri) Askeri amaçla kullanılmak üzere bir keşif ve gözetleme uydusu isteminde bulundu. Takvimler 2009 yılını gösterdiğinde MSB(Milli Savunma Bakanlığı) bu çağrıya cevap vererek Telespaziao şirtketi ile bir anlaşmaya vardı. Bu İlk Milli Kesşif ve Gözlem uydularımız olan GÖKTÜRK ailesinin ayak sesleriydi.
Bu haftaki yazımızda Uydu Teknolojisi ve ülkemizin bu konudaki yerinden sözettik. Haftaya GÖKTÜRK-1’i inceleyeceğimiz yazımızda görüşmek dileğiyle hoşçakalın…