Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda birçok cephede savaştı.
Bu cephelerden en önemlisi Çanakkale’dir.
Osmanlı Devleti çok sayıda cephe açınca İtilaf Devletleri savaşı lehine çevirmek ve “kazanarak sonlandırmak” için yeterli gücü toplayamamıştı.
Yeni bir plan yapıldı.
Bu plan çerçevesinde önce Donanma ile Çanakkale Boğazı geçilecek ve Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul işgal edilecekti.
Böylece hem Osmanlı’nın savaştan çekilmesi hem ittifak devletlerinin zayıflatılması hem de savaş nedeniyle zor durumda olan Rus İmparatorluğu’na erzak tedariki ve askeri ikmal yolu açılması mümkün olabilecekti.
1915 yılının Şubat ayında hazırlanan plan kapsamında İngiliz ve Fransız Donanması, Çanakkale Boğazına geniş çaplı saldırılar düzenlemeye başladı.
İtilaf Devleti Donanması Şubat ayından 13 Mart 1915’e kadar tabyaları top ateşine tuttu.
Kısa bir aranın ardından İtilaf Devletleri Donanması 18 Mart 1915’te yeniden saldırıya geçti.
Amiral John de Robeck komutasında 16 savaş gemisinin bulunduğu donanma Çanakkale Boğazı’na girerek tabyaları top ateşiyle dövmeye başladı.
Tabyalardan da müthiş bir karşılık veriliyordu.
Nusret (Nusrat) Mayın Gemisi ise İtilaf Devletleri Donanması saldırıya geçmeden 10 gün kadar önce, 7 Mart’ı 8’ine bağlayan gece Çanakkale Boğazı girişine gizlice mayın dökmüştü.
İtilaf Devletleri Armadasının Nusrat’ın döşediği mayınlarla tanışması çok uzun sürmedi.
Bir taraftan mayınlar, diğer taraftan Türk topçusu, dünyanın en büyük armadasına cehennemi yaşatmaya başladı.
Boğazın dibini gören ilk gemi Fransız Bouvet oldu.
Nusret’in döşediği mayınlara çarpan dev zırhlı, 3 dakika içinde 603 personeliyle birlikte suya gömüldü.
İkinci olarak İngiliz Irresistable batırıldı.
Onu, İngiliz Ocean Zırhlısı izledi ve o da Boğaz’ın dibini boyladı.
18 Mart günü Inflexible, Agamemnon, Goulois ve Souffren Zırhlıları da ağır yara aldı ve düşman donanması Boğaz’dan geri çekilmek zorunda kaldı.
İtilaf Devletleri, Çanakkale’yi denizden geçemeyeceğini anlamıştı.
Bu kapsamda İngiliz General Ian Hamilton komutasına ANZAC (Australian New Zealand Army Corps) Kolordusundan 25.700, Britanya 29. Tümeninden 17.000, Fransa 1. Tümeninden 16.700, Britanya Kraliyet Deniz Tümeninden 10.800, ANZAC Tugayından 4.800 asker verildi.
General Hamilton, yarımadanın en güney ucu Seddülbahir ve daha kuzeyindeki Kabatepe-Küçük Arıburnu arasındaki kumsalı ana çıkarma noktası olarak belirledi.
Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Cephesinde görevli 5. Ordu Komutanlığının başında da Mareşal Liman von Sanders vardı.
Sanders, İtilaf devletlerinin yarımadaya bir çıkarma yapacağını biliyordu ancak çıkarmanın Arıburnu ve Seddülbahir kıyılarına değil, Saros Körfezine gerçekleşeceğini düşünüyordu.
Bu nedenle Saros Körfezi’nin korunması için emirler veriyordu.
General Hamilton, asıl çıkarmalar dışında iki farklı biçimde yanıltıcı operasyonlar planlamıştı.
Göstermelik çıkarmalar yapılacağı gibi, çıkarma yapılacak izlenimi uyandırmak üzere sadece deniz topçusunun hazırlık ateşi açacağı hedefler de belirlenmişti.
İtilaf Devletleri 25 Nisan 1915 sabaha doğru Seddülbahir bölgesindeki Sığırini (Morto) koyu -Hisarlık Burnu, Ertuğrul Koyu, Tekekoyu, İkizkoyu ve Zığındere koyu ile Arıburnu’na çıkarma harekatına başladı.
Seddülbahir Cephesini Albay Halil Sami Bey’in 9. Tümeninin iki taburlu 26.Alayı tutuyordu.
ANZAC askerlerinin çıkarma yaptığı Arıburnu bölgesi de Halil Sami Bey’in görev bölgesi olması nedeniyle ihtiyatta tuttuğu 27. Alayın iki taburunu da Arıburnu’na sevk etti.
Böylece İtilaf devletlerinin Seddülbahir Koylarına çıkan 12 taburuna karşı, Albay Halil Sami Bey 5 taburu ile karşı koymaya çalıştı.
Çıkarmanın başladığı sabah saatlerinden itibaren çatışmalarda 27’nci Alayın iki taburu, mevcutlarının yarısını kaybetmişti.
Seddülbahir’de ise dört tabur gücünde bir kuvvet bulunuyordu.
Cepheye ulaşan takviyelerle Osmanlı askerleri üç bölgede gece taarruzuna kalkıştı.
Hisarlık, artık birleşmiş olan Ertuğrul Koyu-Tekke Koyu-İkiz Koyu ve Zığındere.
Osmanlı Devleti, Hisarlık ve Ertuğrul Koyu-Tekke Koyu-İkiz Koyunda istediğine ulaşamazken, Zığındere’de başarılı oldu.
Çıkarmanın ertesi günü İtilaf donanmasının topçu ateşi ile bölgede bulunan itilaf askerleri Zığındere’den tahliye edildi.
Arıburnu’ndaki ANZAC çıkarmasına ise Liman von Sanders’ıin ana kuvvetleri geride ihtiyat olarak tutma stratejisi nedeniyle başta etkili bir tepki gösterilemedi.
Osmanlı Devleti ancak gerideki asıl kuvvetini cepheye sürerek etkisini gösterecektir.
Çıkarmanın başlaması ve Seddülbahir’den gerekli kaydırmaların yapılması sonrası Albay Halil Sami Bey, kendisine bağlı 27. Alay’ın Arıburnu’nda bulunan iki taburuna Kabatepe yönünde hareket ederek taarruz emri verdi.
Albay Halil Sami Bey, unsurlarını Kabatepe yönüne doğru hareket ettirirken Ordu İhtiyatı 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’e (ATATÜRK) başvurarak, bir taburla 27. Alay’a takviye istedi.
İhtiyat Tümeni olması nedeniyle 5. Ordu Komutanı Sanders’e bağlı olan Yarbay Mustafa Kemal, Sanders’e bir türlü ulaşamıyordu.
Ayrıca Yarbay Mustafa Kemal, asıl tehlikenin Kabatepe’de değil Kocaçimen Tepe bölgesinde olduğunu düşünüyordu.
Yarımadanın Saros Körfezi’nden sonra en dar alanı olan bu yüksek arazi, ANZAC birlikleri tarafından ele geçirildiği takdirde Çanakkale Boğazı kıyılarına inebilecek ve 9. Tümen’in geri bağlantısını kesebilecekti.
Yarbay Mustafa Kemal Bey, Conkbayırı yönünde ilerleyen bir tabur kuvvetindeki ANZAC birliğine karşı bir tabur sürerek 27. Alay’ın sağ kanadını örtmenin yeterli olmayacağını, tehdidin çok daha ciddi olduğunu da görmüştü.
Üst komutanıyla hiçbir iletişim kuramayan Yarbay Mustafa Kemal, tüm sorumluluğu üstüne alarak, emrindeki süvari bölüğünün Kocaçimen Tepe’ye intikalini emretti.
Süvari bölüğünü, emrindeki tümen oraya ulaşana dek tepeyi korumakla görevlendirdi.
Ardından saat 08.00 sularında Yarbay Mustafa Kemal, 57. Alay ve bir topçu bataryası ile Kocaçimen Tepe bölgesine hareket etti.
Yarbay Mustafa Kemal, durumu izlemek üzere Conkbayırı’na çıktığında, Arıburnu kesiminden bazı askerlerin çekilmekte olduklarını ve düşman birlikler tarafından takip edildiklerini gördü.
O anı Mustafa Kemal ATATÜRK, Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle aktarıyor:
“…Bu esnada Conkbayırı’nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırı’na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm… Bu askerlerin önüne kendim çıkarak:
— ‘Niçin kaçıyorsunuz?’ dedim.
— ‘Efendim, düşman!’ dediler.
— ‘Nerede?’
— ‘İşte!’ diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsin diye… Düşman da bu tepeye gelmiş… Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman artık bilemiyorum, bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa önsezi ile midir, bilmiyorum. Kaçan askerlere:
— ‘Düşmandan kaçılmaz’, dedim.
— ‘Cephanemiz kalmadı,’ dediler.
— ‘Cephaneniz yoksa süngünüz var’, dedim.
Ve bağırarak süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin ‘marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri için, yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır…”
ANZAC askerlerinin de yere yatmasıyla 57. Alayın öncü bölüğü’nün Conkbayırı’na yerleşmesi için gereken süre kazanıldı.
Daha sonra Kolordu Komutanı Esat Paşa ile görüşme gerçekleştiren Yarbay Mustafa Kemal, 27. Alaydan geri kalan birlikleri de komutasına alarak askerlerine Çanakkale Savaşı’nın seyrini değiştirecek şu sözlerle seslendi:
“Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.”
27. Alay ve 57. Alayın birlikleri yaptıkları süngü hücumu sonucunda ANZAC askerleri sahile geri çekildi ancak Türk birlikleri çok fazla kayıp verdi.
Mustafa Kemal Atatürk Anlatıyor:
-“Size, bombasırtı vak’asını anlatmadan geçemeyeceğim. Mütekabil siperler arasında mesafeniz sekiz metre…yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekiler, hiç biri kurtulmamacasına, olduğu gibi düşüyor. İkincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve kadercilikle biliyor musunuz! Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. Hiç ufak bir gevşeklik bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur’ân-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet getirerek yürüyor. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret uyandırıcı ve kutlanacak bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur”.
BİR KAHRAMAN TAKIM VE DE YAHYA ÇAVUŞTULAR.
TAM ÜÇ ALAYLA BURADA GÖNÜLDEN VURUŞTULAR.
DÜŞMAN TÜMEN SANIRDI BU ŞAHESER ERLERİ;
ALLAH’I ARZU ETTİLER, AKŞAMA KAVUŞTULAR.
Düşmanın 1915 Nisan’ındaki ilk çıkarması ile Ocak 1916’daki geri çekilişi arasında geçen süreçte Türk Ordusu şehit, yaralı, hasta ve kayıp olmak üzere tam 251.309 zayiat verdi.
Düşman kuvvetlerin zayiatı ise 330.000 civarında oldu.
Çanakkale Geçilemedi…