1955 yılında (O dönemde binbaşı rütbesinde) Kıbrıs’ta görev yapan İngiliz ordusundan Orgeneral BasiI Ian Spencer Gourlay, adada yaşadıklarını 1959 yılında yarbay rütbesindeyken yazdığı “Kıbrıs’ta Terör” başlıklı makalesinde anlatmıştı.
B.I.S. Gourlay Tümgeneral Rütbesindeyken / Kaynak: www.independent.co.uk
İşte, unutulmaya yüz tutan o makaleden bölümler…
“Pek alelâde bir bisikletti. Orada, kavisli, oluklu sac cidarlı kantin kulübesine yaslanmış ve eski sele çantası üzerindeki metal mandalı, yakıcı güneş altında parlarken, bisiklet askeri kamp çevresindeki dikenli tel içinde park etmiş; kamyon, cip ve binek arabaları gibi, günlük pek tabii manzara içinde uyuyan bir çocuk kadar masum görünüyordu. Öğle üzeri, yemek vakti idi. Pervasız bir İngiliz asker grubu konuşup gülerek talim meydanını katediyor ve zihinlerinde, kantinde kavuşacakları buz gibi bira olduğu halde oraya doğru ilerliyordu. Kantine yaklaşırken, bir aralık, belki de pek gelişigüzel bir tarzda, bisiklete göz atmış olabilirlerdi. Durmadan ilerlediler ve alaylı konuşmalarına devam ederken, onları sıcak bir tarzda karşılayan kapılardan geçerek, derhal kendilerini unutmaya koyuldular. İşte tam bu anda idi ki esasen dayanıksız olan kantin kulübesi, ani bir infilakla sarsıldı ve öğle sessizliğini, kulakları sağır eden bir gürültüyle dağıttı. Gökyüzü bir anda kereste, oluklu sac, henüz boyanmış möble ve parlak renkli perdelerin meydana getirdiği çirkin bir hortumla karardı. Enkaz, birer birer, yine etrafa düşerek kulübenin iskeletinin elemli bir manzara halinde etrafını kuşattı. Bu olayla birlikte, yağan parçalar arasında, kısa bir süre önce fark edilmiş olan bisiklete ait parçalar da vardı. Sele çantasının izine asla tesadüf edilmedi. Bisikletin sahibi de ortalıkta görünmemişti. Bu şahıs acaba, kampta sayıları hayli kabarık olan işçilerden olabilir miydi? Eğer durum böyle ise hiç şüphe yoktu ki çıkış kapılarından kırmızı kepli inzibat erlerinin gözü önünde dikkati çekmeden, çoktan uzaklaşmıştı. Şimdi dahi, marifetinin gürültüsü kulaklarına ulaşırken, belki uzaktaki bir birahanede başarısını kutluyordu.”
Yarbay Gourlay, bombalı bisikletle yapılan terör saldırısının 1 Nisan 1955’te meydana geldiğini; bu tarihten itibaren Rum EOKA (Kıbrıs Milli Muharipler Teşkilatı) terör örgütünün tüm adada zincirleme bombalı saldırılarla yıldırma, sabotaj ve cinayet kampanyasına başladığını belirtiyor. Dikkati çeken husus, bu saldırıların adada yaşayan ve ENOSİS’e destek vermeyen Rumları da hedef alması…
GOURLAY: “Bu huzursuzluğun kaynağını bilmeyen kimseler, bu hareketlerden en çok ızdırap çekmiş olanların ancak Kıbrıslılar olduğunu görünce buna hayret edeceklerdir. Kıbrıslılar müthiş saldırılara maruz kalmışlardır. Vereceğimiz birkaç örnek, teröristlerin neler yapmaya niyetli olduğunu gösterecektir. Bir manastır papazı kendi manastırında, hasta bir kadın ise hastane yatağında vurularak öldürülmüş; bir adam kilisede bir ayin sırasında ve kendi çocuklarının gözleri önünde katledilmiş; birahane ve kahvehanelere hiçbir fark gözetilmeksizin, bombalar atılmıştır. Bu terör hareketlerinin hikayesi uzun, hemen hemen tükenmez bir çeşitlilik arz eder.”
Yarbay Gourlay’in son derece önemli tespitleri var. Bu tespitlerden bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:
- Problem basit olsaydı, buna çok daha önceden bir çözüm yolu bulunabilirdi. Hakikat olan bir husus varsa, o da bu problemin basit olmadığıdır. Terör, dünyanın her yerinde gücünü siyasi, ırkî veya dini faktörlerden alır. Kıbrıs’ta bu faktörlerin üçü de mevcuttur.
- En önemli faktör, muhtemelen siyasi olanıdır…”
- Huzursuzluğun kaynağı ENOSİS veya adayı Yunanistan’a ilhak tertipleridir. Bu yeni bir fikir de değildir. Aslında Türkiye’nin, Rusya’ya karşı İngiltere tarafından himaye edilmesine mukabil feragat ettiği ada, 1878 yılında İngilizler tarafından işgal edilmişti. Bunun üzerine buraya derhal gönderilen yüksek komiser adaya ulaştığında bir ruhani reis tarafından karşılanırken bu mahalli piskoposun, Büyük Britanya’nın İyonya adalarında yaptığı gibi, Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesine yardım edeceği ümidinde olduğunu belirttiği söylenir. Dikkat edileceği üzere, bu siyasi ümidi açığa vuran şahsın bir mahalli kilise adamı olması gibi manidar bir gerçekle karşılaşacaksınız. Bu hakikat manidardı çünkü Yunanistan’la birleşme mücadelesinde siyasi liderliği uhdesinde tutan şahıs da yine bir kilise adamıdır. Batılı milletlerin zihinlerinde kilisenin bir siyasi parti veya mezheple ilişkisinin bulunması, en azından alışılmamış bir şekildi ancak hatırlatmak zorundayız ki, doğu kiliseleri yalnız dini iktidarla kalmayıp, milli meselelerde de ihtisas sahibi olanlara beşiklik etmiştir. Osmanlılar zamanında bir piskopos tarafından idare edilen Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi’ne siyasetle uğraşması yolunda izin verilmiyordu. Ancak adanın idaresinde hiçbir suretle siyasi bir rol oynamaması kaydıyla kendisine hayli yetki verilmişti. Nüfuzunun sarsılmaması için faaliyetlerini yavaş yavaş siyasete yöneltmiş; vaizlerinde ve ada içindeki gezintilerinde ENOSİS’in sebeplerini anlatmıştı.
Bir Papaz Elindeki Silahla Ateş Açıyor
- İngiliz yetkilileriyle yapılan ilk ciddi çatışma, piskopos Kitium’un sahte bir irade ile Kıbrıs Yasama Konseyinin bütün üyelerini istifaya mecbur etmiş olduğu 1931 yılında cereyan etmiş ve sonuçta ayaklanma hareketlerine girişilerek hükûmet konağı yakılmıştı.
- 1950 yılında sahneye bir Yunan cemaat lideri çıktı ve onun atılmış olduğu mücadele, kendisini bütün dünyaya tanıttı. Bu adam, 3’üncü Makarios, şimdiki Başpiskopos olup, kendine has bir “Milli Lider” idi. Genç ve son derece ihtiraslı, tam bir politikacı nitelikleriyle ENOSİS hareketinin liderliğini, seleflerinde görülmemiş bir gayret ve saldırganlıkla ele aldı.
Başpiskopos Makarios
- 1951 yılında, daha önce Yunan ordusunda subaylık yapmış ve harpten sonra gerilla lideri olmuş Albay Georgios Grivas’ı bir ziyaret amacıyla Yunanistan’dan getirterek kendisine milis gençlik teşkilatı PEON’u kurması hususunda tavsiyelerde bulunmuştur. O andan itibaren ENOSİS kampanyasının terör yolu ile gerçekleştirilmesi yolunda bir karar alınması artık bir zaman meselesi olmuştu. Nitekim, 1954 yılında bu karar alınmış oldu. Grivas, EOKA teşkilatını idare etmek amacıyla Kıbrıs’a dönerek, hemen o zamana kadar bir yeraltı hareketinin merkezi olan PEON’un esasına dayanan bir terör örgütü kurdu. 1 Nisan 1955 tarihinde, şahit olduğumuz gibi, milli liderin ve müşavirler heyetinin tam bir onayına uyularak, bütün ada üzerinde koordine edilmiş bir tarzda yer alan zincirleme bomba infilakları ile savaş başlamış oldu ve Kıbrıs Radyo Yayın İstasyonu bombalara ilk maruz kalan hükümet binalarından biri oldu. EOKA’nın gizli teksir makinelerinden, mütemadiyen artan sayılarda propaganda broşürleri yağmaya başladı. Bu broşürlerde şöyle haykırışlar görülüyordu: “İngiliz Askerleri… Barış veya Harp… Dostluğumuzu veya Kurşunlarımızı Seçin!” Bunların altında “EOKA Şefi Dighenis” imzası görülüyordu. (Dighenis, Grivas’ın kod adıydı).
“GRİVAS, İNGİLİZ ASKER AİLELERİNİN NAKLİ İÇİN HAZINLANAN UÇAĞA BOMBA KOYDURMUŞTU”
- Grivas, karakteri itibariyle haşin, disiplinli, azimkâr, enerjik ve bir dereceye kadar merhametsiz davranışları olan biridir. O derece ki, İngiliz asker ailelerinin nakli amacıyla uçuşa hazırlanan bir nakliye uçağına saatli bomba yerleştirilmesi emrini vermekte tereddüt bile etmemiştir. Bu olayda bomba, vaktinden önce patlamıştı.
EOKA Terör Örgütü Elebaşısı “Dighenis” Kod Adlı Georgios Grivas
Makarios ve Grivas Bir Arada
Orgeneral Gourlay makalesinin kalan bölümünde, adada kanlı eylemler gerçekleştiren terör örgütleriyle mücadelenin nasıl yapıldığını; teröristlerin kullandığı; onlarla mücadele edilirken kullanılan yöntemleri ve yaşanan çatışmaları anlatıyor.
İngiliz Orgeneral Basil Ian Spencer Gourlay, 17 Temmuz 2013’te, 93 yaşında hayatını kaybetti.