Savunma Sanayii Başkanlığının tam da Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 46’ncı yıl dönümünde yaptığı basın açıklamasıyla verdiği mesaj gerçekten çok anlamlıydı.
Türkiye’nin 46 yıl önceki harekâtta başta muhabere sistemlerinde yaşadığı sıkıntılardan gerekli dersleri çıkardığının ve gereğini yaptığının kanıtı niteliğindeydi.
Savunma Sanayii Başkanlığı, Elektronik Harp Korumalı El Telsizi EHKET’in Türk Silahlı Kuvvetlerine ilk teslimatının gerçekleştirildiğini açıkladı.
EHKET, ASELSAN tarafından geliştirildi.
Telsiz, kara, deniz, hava unsurlarının stratejik haberleşme ihtiyacını yerli olarak karşılıyor.
Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Demir, FM ve AM modülasyonlarındaki EHKET’in yurt dışına da ihraç edilmeye başlandığını söyledi.
Prof. Dr. Demir, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı hatırlattı.
PROF. DR. İSMAİL DEMİR – SAVUNMA SANAYİİ BAŞKANI
“Kıbrıs Barış Harekâtında yabancı ülkelerin telsizini kullanmak zorunda kalan Türkiye, bugün milli ve özgün haberleşme sistemlerini tasarlayan, geliştiren ve üreten dünyadaki sayılı ülkeler arasında yer alıyor.”
Prof. Dr. İsmail Demir şöyle devam etti:
“Kıbrıs Barış Harekâtının 46. yıldönümünde şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyorum. O günlerde yerli ve milli savunma sanayiinin ne kadar elzem olduğu bir kez daha görülmüş ve bu anlamda önemli adımlar atılmıştır. Aselsan’ın kurulması ve yerli telsizlerin üretilmesi savunma sanayiimizin önemli dönüm noktalarından biridir. Savunma sanayiimiz o günlerden bu günlere çok farklı bir seviyeye geldi. Yeni teknolojilerle güvenlik güçlerimizin ihtiyaçlarını karşılayan ASELSAN da son olarak EHKET telsizlerini geliştirdi”
Prof. Dr. Demir, en zor ses-veri-video haberleşme ihtiyaçlarını karşılayabilen küçük, hafif, çok bantlı, çok fonksiyonlu taktik el telsizi EHKET’in en zor çevre koşullarına dahi uyum sağlayabilecek şekilde tasarlandığını belirtti.
“HAREKÂTTA YABANCI ÜLKELERİN TELSİZLERİNİ KULLANMAK ZORUNDA KALAN TÜRKİYE BUGÜN MUHABERE SİSTEMLERİNDE SAYILI ÜLKELER ARASINDA”
Prof. Dr. İsmail Demir şöyle devam etti:
“EHKET telsizleri, doğrudan görüş hattının olmadığı yerlerde dahi geniş bant dalga şekli özelliğini kullanarak günümüz modern savaş alanlarında ihtiyaç duyulan yüksek çözünürlüklü görüntü ve videoları aktarabiliyor. Yüksek seviye elektronik harp koruma tedbirleri, EHKET’e yüksek beka kabiliyeti kazandırıyor. Milli kriptolu haberleşme yapılan telsizlerin TSK’ya ilk teslimatları yapıldı ve yurt dışına da ihraç edilmeye başlandı. Kıbrıs Barış Harekâtı’nda yabancı ülkelerin telsizini kullanmak zorunda kalan Türkiye, bugün geliştirdiği Yazılım Tabanlı Telsizleri ile kara, hava ve deniz platformlarının tamamında kendi milli ve özgün haberleşme sistemlerini tasarlayan, geliştiren ve üreten dünyadaki sayılı ülkeler arasında yer alıyor” dedi.
GELENEKSEL TELSİZLERDEN ÇOK DAHA FAZLASI: EHKET
EHKET, taktik sahada kullanıcıların kesintisiz ses, yüksek hızlı veri haberleşmesini sağlamak üzere tasarlanmış olan yazılım tabanlı yeni nesil taktik el telsizi.
FM ve AM modülasyonlarında, 30-512 MHz’lik geniş çalışma bandı ve yüksek seviye elektronik harp koruma tedbirleri, EHKET El Telsizine, elektronik tehditler karşısında geleneksel telsizlere göre çok daha yüksek beka kabiliyeti kazandırıyor.
EHKET El telsizi, yazılım tabanlı yapısı sayesinde tek bir donanım üzerinde farklı dalga şekilleri kullanarak taktik sahada farklı birliklerin birbirleri ile haberleşmesine olanak sağlar.
Telsizde bulunan dalga şekilleri güncellenebiliyor.
Yeni dalga şekilleri ve özellikler eklenebiliyor.
Kullanıcı istediği haberleşme moduna telsize herhangi bir yükleme yapmaksızın sadece telsiz menüsünden ilgili dalga formunu (Mod) seçerek geçebiliyor.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KURUCUSU ULU ÖNDER ATATÜRK’LE BAŞLAYAN MİLLİ SAVUNMA SANAYİİ
Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün teşviki ve Türk milletinin azmi ile sanayi alanında büyük bir atılım gerçekleşti.
Genç Cumhuriyet, uçaklar, denizaltılar, gaz maskeleri ve askeri cip üretmeye başladı.
Devlet Kalkınma Planlarına dahil edilen savunma sektörü meyvelerini kısa sürede verdi.
Sektörde özel girişimler kendisini göstermeye başladı.
NuD-36, A-19, A-20, K-XIV, THK-1-3-4-7-9-13, THK-2-5-10, PZL-24G, MKE-44 uçakları üretildi.
Pek çok askeri fabrika ve eğitim tesisi açıldı.
Genç Cumhuriyet, bölgesel ve küresel ekonomik/politik zorluklara rağmen üretime devam etti.
Yavaş da olsa üretim sürüyor ve ihracat da hedeflenerek Türkiye’ye ekonomik olarak katkı sağlanması amaçlanıyordu.
Atatürk’ün vefatı, Türk milli savunma sanayisi açısından 1974 yılına kadar sürecek uyku dönemi anlamına geliyordu.
SAVAŞTAN ARDA KALANLAR VE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ
İkinci Dünya Savaşı ve Kore Savaşı, zaten kötü olan dünya ekonomisini daha da kötü hale getirmişti.
Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkan Dünya ülkeleri, yavaş ve boğucu ekonomiyi toparlamaya çalışırken askeri gerilim hiç dinmedi.
İkinci Dünya Savaşı patlak verdi; akabinde ise Kore Savaşı başladı.
Bu gelişmeler İkinci Dünya Savaşı’na katılmadığı halde Türkiye’yi ekonomik ve siyasi olarak etkiledi.
Zaten yavaş ilerleyen Türk savunma sanayisi gelişmekte zorlanmaya başladı.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı ekonomik sıkıntıları da aşmak için müttefikleri ile ilişkilerini geliştirmeyi planlıyordu.
Doğuda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği baskısı altında olan Türkiye, askeri açıdan istediği seviyeye henüz ulaşamamıştı.
SSCB oldukça güçlü ve savaşa hazır bir ülkeydi.
Türkiye, bu koşullar altında İkinci Dünya Savaşı sonrasında ihtiyaç fazlası askeri ürünleri hibe olarak aldı.
Hatta savaştan sonra fiyatı ucuzlayan bazı askeri sistemler de satın alındı.
Bu durum, zaten yavaş ve zor ilerleyen Türk savunma sektörüne vurulan çok ciddi bir darbe oldu.
1950’lerden itibaren Türkiye, milli savunma sanayisini güçlendirme çabalarından uzaklaştı.
Örneğin; 1950’de yapımı tamamlanan rüzgâr tüneli yakın zamana kadar hiç kullanılmadı.
Ana savunma sistemlerinin özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nden yardım, borçlanma veya satın alma yoluyla sağlanmasına başlandı.
Bu yıllarda THK-5A hafif nakliye uçağı üretimi gerçekleştirerek, söz konusu uçağın ambulans versiyonunu Danimarka’ya ihraç eden Türkiye, sonradan bütün bu projelerin durmasını ve bu fabrikaların soba, kontrplak fabrikaları haline dönüştürülmesini engelleyemedi.
Türkiye, savunma sanayiinde iyice yurt dışına bağımlı hale geldi.
TÜRKİYE ACI GERÇEKLE İLK OLARAK 1960’LARDA YÜZ YÜZE GELDİ
Kıbrıs’ta Türklere karşı saldırıların artması ve Yunanistan’ın Akritas Planı çerçevesinde adayı kendisine bağlama planları karşında Türkiye harekât kararı aldı ve çıkarma harekâtı yapacağını açıkladı.
Yaşanan gelişmelerden rahatsız olan ve bölgede kendi çıkarları gereği sıcak bir çatışma istemeyen ABD, Başkan Johnson tarafından kaleme alınmış bir mektubu 5 Haziran 1964’te dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye iletti.
Mektupta, ABD’nin Türkiye’ye temin ettiği askeri malzemenin bu harekâtta kullanılamayacağı; böyle bir harekâtın Türk-Yunan savaşına dönüşeceği ve bunun Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye müdahalesini doğuracağı belirtiliyordu.
Mektupta, Türkiye’ye Sovyet saldırısı olursa NATO’nun Türkiye’yi savunma konusunda isteksiz olacağı ifade edilerek Türkiye açıkça tehdit ediliyordu.
Mektubun ardından Türkiye müdahale kararından vazgeçmek zorunda kaldı.
TÜRKİYE KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI VE SONRASINDA ACI GERÇEKLE BİR KEZ DAHA YÜZLEŞTİ
Nikos Sampson, EOKA-B adıyla tekrar saldırılara başlayan terör örgütü ve Rum Milli Muhafız Ordusunun desteğiyle, 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs’ta darbe yaparak Cumhurbaşkanı Makarios’u devirdi.
Yunanistan’daki askeri cuntanın desteklediği bu darbe üzerine 20 Temmuz’da Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlattı.
Ancak, “Ayşe’nin Tatile Çıkışı” ile birlikte Türkiye gerçeklerle yüzleşti.
KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI TSK’NIN MUHABERE ZAFİYETİNİ ORTAYA ÇIKARTTI
Kıbrıs Barış Harekâtı’nda yerli savunma sanayisinin önemi son derece acı bir olayla bir kez daha anlaşıldı.
Muhabere gibi stratejik bir konuda o dönemde dışa bağımlı olan Türkiye, bilinmeyen ülke veya ülkelerin yaptığı elektronik harp faaliyeti sonucunda kendi savaş gemisi vurdu.
Türk savaş uçakları, Yunan gemilerinin bulunduğu koordinatlar olarak kendilerine bildirilen bölgedeki bu üç Türk savaş gemisine taarruz etti.
Taarruzda Kocatepe muhribi çok sayıda şehit ve yaralı vererek battı.
Diğer gemiler hafif yaralarla bölgeden uzaklaşmayı başardı.
Muhabere sistemlerinde milli yazılımın ne kadar önemli olduğu, bu faciada tam olarak anlaşıldı.
UYUYAN TÜRK SAVUNMA SANAYİSİNİ UYANDIRAN AMBARGOLAR
Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinin ardından, başta ABD olmak üzere batılı birçok ülke Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar ve silah ambargosu uygulamaya başladı.
Türk Silahlı Kuvvetleri, envanterinde yer alan silah sistemlerine yedek parça ve mühimmat temin etmekte çok ciddi sıkıntılar yaşadı.
Bu ambargolar da Türkiye’yi kendine getirme açısından yararlı oldu diyebiliriz.
SAVUNMA SANAYİİ BAŞKANLIĞINA GİDEN YOL
1965 yılında kurulan “Türk Donanma Cemiyeti”, özellikle çıkarma gemilerinin yapımına yönelik olarak “Kendi Gemini Kendin Yap” kampanyası çalışmalarını yönlendirdi.
1970 yılında kurulan Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı da ulusal havacılık sanayisini geliştirmeyi amaçlıyordu.
1973 yılında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde Türk Uçak Sanayi Anonim Ortaklığı (TUSAŞ) doğdu.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ise Türk Kara Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, ASELSAN (1975), İŞBİR (1978), ASPİLSAN (1981) ve HAVELSAN (1982) kuruldu.
1985 yılında Türkiye’de savunma sanayi altyapısının tesisine ilişkin politikaların tespiti ve bu politikaları tatbik etme yetki ve sorumluluğuna sahip mekanizmaların oluşturulması amacıyla 3238 sayılı Kanun’la Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde “Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı” (SaGeB) hayata geçirildi.
17 Haziran 1987’de Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakıfları 3388 sayılı yasa ile birleştirilerek Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı oluşturuldu ve 26 Eylül 1987 tarihinde faaliyete başladı.
1988 yılında da roket ve füze tasarımı, geliştirilmesi ve üretimi amacıyla ROKETSAN kuruldu.
Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (SaGeB) 1989 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığı olarak yeniden yapılandırıldı.
Müsteşarlık 2017 yılında gerçekleştirilen düzenleme ile Cumhurbaşkanına bağlandı.
2018 yılında ise 703 sayılı “Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı olarak yeniden yapılandırıldı.
TÜRKİYE, TERÖRLE MÜCADELESİNDE DE AMBARGOLARLA KARŞILAŞTI
Türkiye, 1985 yılından bu yana süren terörle mücadelesi sırasında da yine pek çok gizli ambargo ile karşı karşıya kaldı.
Türkiye’ye savunma sistemleri sağlayan bazı ülkeler, sattıkları silah sistemlerinin terörle mücadele faaliyetlerinde kullanılmasına izin vermedi.
Terör örgütlerine el altından verilen silahlar, Türk silahlı Kuvvetlerine verilmedi.
Terörle mücadelede hayati önem taşıyan ve bir ülkeden satın alınan insansız hava araçları, bakım için gittiği üretici ülkeden uzunca bir süre gönderilmedi.
NATO müttefiki “stratejik ortak”, Türkiye’nin Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) talebini karşılamadı.
Bu kısıtlar da yine Türkiye’ye yaradı.
Yakın zamanda yurt içinde ve yurt dışında gerçekleştirilen harekâtlarda Türk firmalarının ürettiği SİHA’lar, kesin sonuç alınmasında büyük rol oynadı.
Tabii bu başarıda, “elektronik harp ve çeşitli tipte güdümlü mühimmat konusunda kazanılan yeteneklerin” çok büyük payı olduğunu belirtmek gerek.
Türkiye, bugün geldiği aşamada Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan kara, deniz, hava ve uzay sistemlerini önemli ölçüde yerli/milli imkânlarla karşılayabiliyor.
Özellikle kara sistemlerinde yurt dışı bağımlılık son derece azaldı.
Gerek kara, gerek hava ve gerekse deniz platformlarında “güç sistemleri” sorunu da aşılırsa, Türkiye’nin dünya savunma sanayi liginde bir üste çıkması çok da zor olmayacak gibi.
Türk savunma sanayii firmaları, TSK’nın ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde kardeş, dost ve müttefik ülkelere kritik savunma sanayii ürünleri ihraç ediyor.
Dünyada yaşanan pandemiden az etkilenen sektörlerin başında (Savunma Sanayii Başkanlığının da son derece başarılı yönetimi sayesinde) savunma geliyor.
“MASADA EN GÜÇLÜ OLAN, SOPASINI ARKASINDA SAKLAYANDIR“
Türkiye’de bugün artık 10 yaşındaki çocuktan itibaren milli ve yerli savunma sanayisinin önemini kavramayan yok gibi.
Bir ülkenin barış ve huzur içinde yaşayabilmesinin ön koşulu, güçlü bir yerli/milli savunma sanayisine ve güçlü bir orduya sahip olmak.
Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir’in dediği gibi, “Masada En Güçlü Olan, Sopasını Arkasında Saklayandır.”