Yıllar önce TRT Haber Dairesi Başkanlığında Muhabir olarak görev yaparken konu gazetelere yansımış; bunun üzerine böylesine muhteşem bir tarihi olayın geniş kitlelere duyurulması amacıyla bir belgesel hazırlamaya karar vermiştik. Çalışmalara başladığımızda, yıllarca konuyu araştıran ve “Ben Bir Türk Zabitiyim” adlı kitabıyla tarihin derinliklerinde kalmış bu inanılmaz olayı gün yüzüne çıkartan Dalgıç/Araştırmacı Yazar Mustafa AYDEMİR, bize çok büyük destek oldu. Türkiye’nin Kaptan Cousteau’su olarak anılan merhum Haluk CECAN Ağabeyimiz ve Dalgıç Bülent DURANER, su altında çektikleri görüntüleri bizlerle paylaştı. Yine Kemer’de yaşayan ve o dönemde belediye meclis üyeliği görevini yürüten Ramazan KAR da hem bu konunun ortaya çıkmasına hem de belgeselimizin hazırlanmasına büyük katkı sağladı. TRT’den Kameraman arkadaşlarım Hakan KOÇER ve Mustafa ÖZCAN, çekimler sırasında cansiparane çalıştı. İsmini andığım bu muhteşem insanlara; ağabeylerime, arkadaşlarıma, kardeşlerime çok teşekkür ederim. Merhum Haluk CECAN Ağabeyimi bir kez daha saygıyla ve rahmetle anıyorum.
Teoman KORKMAZ
savunmasanayi.org
Genel Yayın Yönetmeni
BEN BİR TÜRK ZABİTİYİM / BATIKTAN ÇIKAN KAHRAMAN
Bu Ulusun Çocuklarının Özverileri, Kahramanlıkları İçin Ölçü Bulunamaz…
Mustafa Kemal Atatürk
1995 Temmuz ayı…
Antalya Kemer Marinasının 500 metre açığı…
Her şey, dalgıç Kenan Karataş’ın yaklaşık 30 metre derinlikteki bir batığı keşfetmesiyle başladı. Karataş, bu heyecan verici keşfini İstanbul’da yaşayan dalgıç arkadaşı Mustafa Aydemir’e anlatınca hemen ekip oluşturuldu ve ertesi gün İstanbul’dan Kemer’e gidilerek dalışa başlandı. Batığın burnunda PARİS yazısı okunuyordu. Topları “batık hırsızlarınca” söküldüğü anlaşılan PARİS’in bir savaş gemisi olduğu belliydi.
Dalgıç Mustafa Aydemir aynı zamanda bir su altı araştırmacısı. Konu ilgisini çekmiş ve araştırmaya karar vermişti ancak ortada batık dışında hiçbir bilgi ve belge yoktu. Tam 7 yıl boyunca, işini ve ailesini ihmal etme pahasına araştırmalarını sürdürdü ancak eli hala bomboştu.
İpin Ucu Görünüyor
Doktor Burhanettin Onat, 1’inci Dünya Savaşı’nın gizli kahramanlarından. Antalya’da belediye başkanlığı da yapan Onat’ın kızı, babasının hatırası için anılarını bir kitap haline getirmiş ve Suna İnan Kıraç Müzesi’ne de vermişti. Mustafa Aydemir müzede başka bir konu için araştırma yaparken bu kitaba tesadüfen rastlıyor. Adaşı Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul’un PARİS’i batıran kişi olduğunu öğreniyor ve bu kitap sayesinde Yüzbaşı Ertuğrul’un yakınlarına ulaşmayı başarıyor. En ilginci ise, Mustafa Ertuğrul’un Atatürk’ün ısrarı üzerine anılarını yazdığı defterin, Mustafa Ertuğrul’un torununda bulunması…
“Yeryüzünün şahit olduğu bütün savaşlarda her Türk subayının hayatı, tarihi süsleyen ve büyük ulusun göğsünü kabartan destanlarla doludur. Her biri bir destana konu olabilecek bu şanlı öykülerin ne yazık ki binde biri bile ne kuvvetli bir kalemin icazı ne de kudretli bir fırçanın tasviriyle tespit edilmiş değildir. Bu, Türk’ün övünmesini bilmediğinden değil, övünmeyi sevmediğindendir. O, yarattığı harikaları yalnız bir vazife olarak yapar ve onu mütevazı bir şekilde sır olarak saklamaktan zevk alır.”
Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul
1916 yılının aralık ayı… Mustafa Ertuğrul ve bataryası, görev yaptıkları Aydın’da, Almanya’dan yeni gelen Erhart dağ toplarını teslim alır. Kısa bir eğitim ve atış devresinin ardından bir emirle Antalya’nın Kaş ilçesine intikal edilir. Görev, Meis adasının işgali ve tahkimidir. Kaş’a denizden mesafesi yaklaşık 4 kilometre olan Meis, o dönemde İtalya egemenliğinde ancak Fransız askerlerinin işgali altındadır. Mustafa Ertuğrul ve askerleri, Meis’i tam karşıdan gören Bayındır Burnu’ndaki hâkim tepeye mevzilenir. Askerler, iki ay boyunca topları sırtlarında tepeye çıkartır. Mevzide daha önce konuşlanan bir başka birlik, obüsler ve cephanesi de bulunmaktadır.
Uçak Gemisi Batıran Ülke
İngilizlerin deniz uçağı taşıyan Ben My Chree adlı gemisi ve Fransızların Paris-2 kruvazörü Meis Limanı’na demirlemişti. Kaş’ta yaşayan Rumların bir bölümünü ajan olarak kullanan Fransızlar, Türklerin niyetini az çok anlamıştı. Gemilerin gelmesi de bu yüzdendi aslında. Bu durumda adayı işgal ihtimali hemen hemen ortadan kalkmıştı…
Ateeeş!
Tarih 8 Ocak 1917, saat 14.10… Obüslerden atılan ilk 4 mermi gemilere isabet etmez; Fransız topçusu derhal karşılık verir ve Türk tarafındaki cephaneliğin barut bölümü isabet alır. Bu sırada İngiliz uçak gemisinin topları da Türk mevzilerine doğru dönmeye başlar. İsabet etmeyen ilk 4 obüs mermisi mesafe tayini açısından yararlı olmuştur. Mustafa Ertuğrul’un komutasındaki bataryada bulunan dağ topları ateşe başlar. İlk grupta bir mermi İngiliz uçak gemisine isabet eder. Müteakip grubun üç mermisi birden uçak gemisinin kıç tarafındaki küçük uçak hangarına isabet ederek müthiş bir yangın çıkarır. Mermilerden biri de geminin benzin deposuna isabet etmiştir. 36 dakika boyunca süren atışlara daha fazla dayanamayan Ben My Chree baş tarafından denize gömülür. Ardından Fransız topçusu da 12 atımla susturulur.
Antalya Sahillerine Dadanan Çirkin Fransızlar: Paris-2 ve Alexandra
Fransızların Paris-2 ve Alexandra kruvazörü Fethiye’den Antalya’ya kadar olan hattı abluka altına almıştı. Bu iki kruvazör, sürekli sahilleri ateş altına alıyor, karşılaştıkları en küçük tekneyi bile içindeki malzemeyi aldıktan sonra batırıyordu. Osmanlı’nın ise bölgede bu iki gemiye karşı koyabilecek bir unsuru bulunmuyordu. Durumu bilen Fransızlar, pervasızca terör estiriyordu.
Mustafa Ertuğrul ve Bataryasının Yeni Görev Yeri: Antalya
13 Aralık 1917 Perşembe sabahı saat 8 sularında, iki Fransız gemisinin Adrasan yönüne geçtiği bilgisi ulaşır.
Mustafa Ertuğrul komutasındaki batarya, bir gece önce gizlice Kemer Marina yakınında bulunan Ağva Burnu üzerindeki hâkim tepeye konuşlanmıştı. Saat 11.05’te iki Fransız gemisi Türk mevzilerinin 6 km önünden ağır ağır geçti. Mustafa Ertuğrul aslında bir plan yapmıştı. Küçük bir yelkenli, iki Fransız gemisini Ağva Koyu’nun bulunduğu Ağva burnuna doğru çekmişti.
Alexandra Kaçmayı Başardı
İki Fransız gemisi limana girerek durur. Gemiden denize indirilen motora 10 silahlı bahriyeli bindirilir. Bahriyeliler, motorun baş tarafında bulunan makineli tüfek ile sahili tarayarak, bağlı olan yelkenliye doğru ilerler. Yelkenlinin ipini kesen Fransızlar yelkenliyi kendi motorlarına bağlayarak gemilerine doğru gitmeye başlarken, Türk piyade takımı ateşe başlar ve 10 Fransız denizcisi öldürülür. Sıra dağ toplarına gelmiştir. Atımlardan biri Paris-2’nin makine dairesine gelir. 145 atımdan 110’u Paris-2’ye isabet eder; 18 dakika içinde cephaneliği de infilak eden gemi, alabora olarak denizin dibini boylar. Bu sırada Alexandra kaçmayı başarır…
Artık Daha Ürkek Ancak Çok Daha Saldırgandı
Paris-2’nin başına gelenlerden sonra Alexandra çok daha temkinli ama çok daha saldırgandı. Mustafa Ertuğrul’un ise yeni bir planı vardı. Sandık sandık portakal yüklü bir yelkenli, Alexandra’nın göreceği şekilde seyrediyor ve onu yine tuzağa çekmeye çalışıyordu. Alexandra bu sefer işini sağlam tutuyordu ve yelkenliye 4 kilometre mesafeden atışa başladı. Yelkenlideki Türk mürettebat, rolleri gereği Fransız gemisinin kendilerini gördüğünden emin olunca suya atlamıştı. Alexandra tam 42 mermi atmasına rağmen yelkenliyi vuramadı. Eğer vurabilseydi, bütün plan suya düşecekti zira vinçle kaldırılabilecek şekilde düzenlenen portakal sandıklarının altında, düzenekle tuzaklanmış 75 kg dinamit vardı. Alexandra bölgeden ayrıldı. Türk tarafının can sıkılmıştı ama birkaç saat sonra Alexandra tekrar yelkenlinin bulunduğu bölgeye döndü. Fransız gemisinden bir denizci suya atlayarak yüze yüze yelkenliye çıktı. Sandıkları kontrol ettikten sonra neşeli bir tavırla kendi gemisine el salladı. Öyle ya, sandık sandık portakalı afiyetle yiyeceklerdi. İlk sandık Alexandra’nın vinçiyle güverteye alındı. Fransızlar portakalların zehirli olmadığını anladıktan sonra diğer sandıkları da güverteye almaya başladılar. Sıra son sandık bloğunu almaya gelmişti…
Portakalların Zehirli Olabileceğini Düşünen Fransızlar Dinamiti Akıl Edemedi
Vinç son kez aşağı indi, sandık bloğuna bağlandı ve yukarı çekmeye başladı. Önce müthiş bir patlama oldu; ardından siyah bir duman bulutu, manzarayı kapattı. Kruvazörün su kesiminde koca bir delik açılmıştı. Güvertedekilerin neredeyse tamamı ölmüştü. Alexandra yan yattı; ardından beyaz köpükler içinde denize gömüldü…
Dalgıç ve su altı araştırmacısı Mustafa Aydemir, yıllarını vererek ortaya çıkardığı bu müthiş olayı “Ben Bir Türk Zabitiyim” adlı kitabında gerçek belgelerin kopyaları ve fotoğraflar eşliğinde detaylı olarak kaleme aldı. Biz ise bu müthiş eseri bir parça da olsa sizlere tanıtabildiysek, ne mutlu bize…
BELGESELİN VİDEOSU İÇİN: https://youtu.be/UxBjigMRSAM