C4Defence dergisinin bu ay yayınlanan 104’üncü sayısında dikkat çekici makalelerden biri Dr. Başar Baysal’ın “Yunanistan Değerlendirmesi.”
Yunanistan’ın kendisini Helen Medeniyeti’nin temsilcisi olarak gördüğüne işaret eden Dr. Baysal, çok sayıda adaya sahip olan ülkenin, yapılacak deniz çıkarma harekâtlarına karşı açık olduğuna dikkat çekti.
Dr. Başar Baysal şu tespitleri ortaya koydu:
“Ülkenin başkenti ve büyük şehirleri genellikle ülkenin güneyindeki ve doğusundaki ovalarda yer alır. Denizden yapılacak bir harekâtta çok sayıda personele sahip olan ordunun Yunanistan’ın büyük şehirlerine hızla ulaşması olasıdır. Yunanistan’ın, yüz ölçümü olarak çok büyük bir ülke olmaması sebebiyle savunma derinliği kısıtlıdır. Ana karadan uzak pek çok adasının olması da savaş zamanında Yunanistan’ın adaları savunmasını güçleştirmektedir. Batı Trakya üzerinden gelecek bir saldırıya karşı Yunan savunmasının Mesta nehrine kadar tutunabileceği bir doğal unsur bulunmamaktadır. Coğrafya, doğu-batı hattında savunma bakımından dezavantajlıdır. Kuzey güney hattından gelebilecek saldırılara karşıysa göreceli olarak savunma derinliği daha fazladır.””
Dr. Başar Baysal, kendini Helen medeniyetinin devamı olarak gören Yunanistan’ın bölgedeki aksiyonlarının da bu kapsamda gerçekleştiğini; ülkenin stratejik olarak Ege ve Doğu Akdeniz’in hâkimi olmayı istediğini belirtti.
Bu stratejinin ticaret rotalarına hâkim olmaktan, bölgedeki enerji kaynaklarını kullanmaya, bölge turizminden maksimum gelir elde etmeye kadar toplumsal, ekonomik, askeri pek çok alanı kapsadığını kaydetti.
Makalede şu görüşlere yer verildi:
“Bu bağlamda Yunanistan, Ege’deki ülke karasularının 12 mile çıkarılması konusundan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin münhasır ekonomik bölgesinin korunmasına ve kullanımına kadar pek çok konuda faal siyaset yürütmektedir. Yunanistan amaçlarını gerçekleştirmek için bölgedeki hâkimiyetini arttıracak eylemlerde bulunmaktadır. Bunlardan biri Yunanistan ile Türkiye arasında Lozan ve sonraki anlaşmalarda mülkiyetin kime ait olduğu belirtilmemiş EGEAYDAK (Egemenliği Anlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar) üzerinde hak iddia edip Ege denizindeki hemen hemen tüm kara parçalarının egemenliğini almaktır. Yunanistan bu amacını başarıyla uygulayabilirse Çanakkale ve İstanbul Boğazlarındaki tüm gemi trafiğini, dolayısıyla Karadeniz’deki tüm deniz ticaretini kontrol eder bir konuma geçebilecektir. Yunanistan yine bu tezini destekleyici şekilde ada ve kayalıkların karasularını şu an Ege Denizi’nde yürürlükte olan 6 milden 12 mile çekmek istemektedir. Bu duruma ise Türkiye’nin itirazı, Ege Denizi’nde diğer denizlerdeki gibi uygulama yapılamayacağı, Ege Denizi’nin özel bir statüsü olduğu yönündedir. Bu durum Türkiye ve Yunanistan arasında geçmişte büyük sorunların çıkmasına sebep olmuştur ve iki ülke halen bir anlaşmaya varabilmiş değildir. Bunlara ek olarak Yunanistan açık denizlerdeki ve okyanuslardaki adalarda olduğu gibi Ege Denizi’ndeki iskân edilmiş adaların, anakara gibi Münhasır Ekonomik Bölgeye sahip olmasını savunmaktadır. Ancak Ege Denizi’nde Türkiye anakarasının MEB sahası Yunanistan’ın irili ufaklı pek çok adasını kapsamaktadır. Bu durumdan dolayı son yıllarda Yunanistan ve Türkiye arasındaki anlaşmazlık büyümektedir. İki devletin denizler üzerindeki anlaşmazlığı Kıbrıs üzerinde de devam etmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımayan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs adasının MEB sahasının çok önemli bir kısmının Rum yönetiminde olduğuna dair hak iddia etmektedir. Bu durum KKTC ve Türkiye tarafından kabul edilmemektedir.”
C4Defence Dijital Dergiye ve Makalenin Tamamına Ulaşmak İçin Lütfen Linki Tıklayınız: 104. Sayı – C4 Defence