“Güçlü Ordu Güçlü Türkiye” mi yoksa “Güçlü Türkiye Güçlü Ordu” mu?
Bu husus geçmişte çok tartışıldı; hâlâ da tartışılan, “hareket noktası farklı” benzer iki görüş…
Elbette güçlü bir ülke olmadan güçlü bir orduya sahip olunamaz ama güçlü bir ordu olmadan da güçlü bir ülke olmak neredeyse imkânsız.
Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, uzunca bir süredir Türk savunma sanayisinin başında ve bu alanda yaşanan gelişmeleri en iyi bilen kişi.
Prof. Dr. Demir geçen cuma günü (11 Temmuz 2020) savunma haberciliği yapan internet sitelerinin temsilcilerini bir video konferansta bir araya getirdi ve sorularımızı cevapladı.
Malumunuz; Türkiye son dönemde dış politikada dikkat çekici bir şekilde, oldukça “proaktif” bir tutum içinde.
Buradan hareketle Prof. Dr. İsmail Demir’e sorduk, “Bu proaktif politikanın ortaya çıkmasında savunma sanayiinin etkisi nedir?” diye.
“İRADE VE KARARLILIK, ‘HARD POWER’ DENİLEN GÜÇLE DESTEKLENMELİ”
Prof. Dr. İsmail Demir:
“Savunma sanayiindeki yetkinlikler gerçekten bu proaktif politikanın merkezindeki bir olay. Burada irade ve kararlılık asli unsur ama irade ve kararlılık ve ortaya konan duruş ‘Hard Power’ dediğimiz güçle desteklenmezse bir anlamda blöfçü durumuna düşersiniz ve bir blöften fazlasını yapamazsınız. Ama bu öyle olmayıp da gerçek sahada etkinlik gösterdiğiniz zaman; tabii bu işler için burada ana unsur savunma sanayi.”
Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, bu noktada sahada etkin olacak ürünlerin önemine de dikkat çekti.
“VURUCU GÜCÜN ÖNEMİNİ GÖRÜYORUZ”
Prof. Dr. İsmail Demir:
“Sizin harekât kabiliyetinizi artıracak, hem caydırıcılık sağlayacak hem de gerektiğinde vurucu gücünüzü artıracak unsurlar bugünün muharebe sahasında önemli. Geçmiş yıllarda; işte Türkiye yıllardır terörle mücadele ediyor. Teknolojinin kullanılması aşamasında ne tür farklılıklar oluşturulduğu görülüyor. Biraz daha işler sofistike olmaya başladığında özellikle elektronik harp unsurlarının devreye girdiğini, hassas vuruş tekniklerinin hatta uzaydan yönlendirmeler de dahil olmak üzere uzay teknolojilerine hakimiyetin, gömülü teknolojilere hakimiyetin ve daha önemlisi vurucu gücün önemini görüyoruz. Bir taraftan yüksek teknoloji ürünlerine yoğunlaşırken diğer taraftan konvansiyonel anlamda; toptu, havandı, çeşitli seviyede mühimmat ve silahtı; onlarda da ‘millilik’ vurgusunun önemli olduğunu görüyoruz.”
Prof. Dr. Demir, Türkiye’ye karşı çeşitli yaklaşımların, ambargo gibi kısıtlamaların ortaya çıkmasıyla “yerlileşme” çabalarının ve bu konudaki kararlılığın ne kadar yerinde olduğunun anlaşıldığına da vurgu yaptı.
“YABANCININ İPİYLE KUYUYA İNİLMEZ MENTALİTESİ OTURDU“
Prof. Dr. İsmail Demir:
“Bu anlamda bazı şirketlerin, diyelim ticari kaygılarla bazı alt ürünlerde yerli sistemlerdense yabancıyı tercih etme durumunda kalmış oldukları durumlarda bile şu anda ortaya çıkan resimde bunu da yapmamaları gerektiğini gördüler. Hatta biz sürekli olarak yerlilik unsurunu vurgulasak da arada kaçan ürünler vs. olması durumunda; bu gündemden kalktı kısıtlama meselesi gündeme geldiğinde; ‘ha, demek ki artık yabancı ipiyle kuyuya inilmez’ mentalitesi oturdu. Özellikle bunu stratejik ürünler için söylüyoruz.”