ABD ve Kuzey Kore arasındaki gerilim esasında yeni oluşan bir gelişme değil, gerilimin temelleri 1950’li yıllardaki savaşta komünist Kuzey’in Güney Kore’yi işgal etmesine dayanmaktadır. Yaklaşık olarak üç yıl süren savaşta ABD, Güney Kore müttefikiydi. Ardından geçen süreçte Washington ve Pyongyang arasındaki gerilim günümüzde hissedilir şekilde artmıştır. Tabi burada Kuzey Kore’nin son dönemlerde kıtalararası balistik füze denemeleri gerilimi arttıran faktörlerden.
İki ülke arasındaki gerilim uluslararası ortamı sıcak hale getirirken, oluşabilecek bir nükleer savaşında insanlığı felakete sürükleyebileceği gerçeğini unutmamak gerekir. Soğuk Savaş döneminde kutupların karşı kutbu caydırmak ve sınırlandırmak için kullandığı nükleer silahlar, günümüzde dünyanın güvenliği için en tehlikeli temel unsur haline gelmiştir. ABD ve SSCB arasındaki ülkemizi de ilgilendiren ve iki ülkeyi nükleer savaşın eşiğine kadar getiren “Küba Füze Krizi”nde SSCB Küba’ya, ABD ise ülkemiz de İzmir Çiğliye tehdit amaçlı füzeler yerleştirmişlerdi. ABD Rusya’ya gözdağı vermek amacıyla nükleer başlıklı füzelerden 15’ini Türkiye’ye 1961’de teslim etti. İzmir Çiğli’ye yerleştirilen ve ‘İbrahim’ adı verilen füzeler, ABD’nin Rusya ile Küba krizini aşmadaki kozu olunca 1963’te geri götürüldü.
Ancak ABD ve Kuzey Kore arasındaki bu krizin Soğuk Savaş dönemindeki krizden farkı, bu iki ülkenin sözünün geçeceği birçok ülkenin olmayışı dolayısıyla bu ülkelerin iki kutbu oluşturmaması. Burada esas tehlikeli olan unsur nükleer silaha sahip ülkelerin başlarındaki liderlerin verebileceği yanlış kararlar ve sonucunda oluşabilecek felaketler.
ABD’nin Kuzey Kore tavrı 2001 yılından itibaren ivmelenerek sertlik kazandı. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un 2001 yılının Ocak ayında yayımlanan ulusa sesleniş programında İran ve Irak ile Kuzey Kore ‘şer ekseni’ ülkeleri olarak gösterildi. O dönemdeki söz düelloları bugün ile benzerlik gösteriyor. Kuzey Kore nükleer programını durdurmadan ABD’nin saldırmazlık garantisi vermesini isterken, ABD yönetimi öncelikle nükleer programını durdurması konusunda ısrar ediyordu. Kuzey Kore ise kendisine yönelik askeri bir harekâtın olabilirliğini nükleer silah sahibi olarak bertaraf edeceğini düşünüyordu.
ABD’nin Bush başkanlığı döneminde uyguladığı kendisine yaklaşmakta olan tehlikeleri önceden yok etme stratejisi olan ‘ön alıcı vuruş’ stratejisi Kuzey Kore’ye karşı uygulanabilir mi ? Elbette hayır, nedeni ise ABD’nin daha önce Irak, Suriye, Yemen gibi ülkelere karşı bu stratejiyi uygulaması dolayısıyla bu ülkeler ciddi bir tehdit oluşturabilecek bir yapıda zaten değildi. Kuzey Kore’nin ise şuan envanterinde dünyanın her yerini vurabilecek balistik füzeler ve nükleer silahlar barındırdığını bilmekteyiz. ABD’nin burada uyguladığı strateji kendilerinin de “Barışçıl baskı” olarak tanımladığı Çin Halk Cumhuriyeti üzerinden Kuzey Kore’yi masaya çekmek üzerine oluşuyor. BM Güvenlik Konseyine getirilen yaptırım kararlarının Çin ve Rusya tarafından veto edilmemesi, barışçıl baskının işe yaradığı sonucunu bizlere verebilir. Ancak Çinliler bunu farklı bir açıdan da değerlendiriyor. Çin sınırının hemen yanı başında ABD’nin bir harekâta girişmesi ve sonrasında ABD eksenli bir devletin oluşması tehditlerin en büyüğü olarak görülüyor.
Kuzey Kore tarafından bakıldığında ABD’nin tehditlerine aynı şekilde karşılık verildiği görülüyor. Ancak bu yalnızca kendi istekleri değil. Çin’in etkisi muhakkak düşünülmeli. Çin, ABD başkanının tehditlerinin boş olduğunu gösterirken, Kuzey Kore üzerinde kendisinden başkasının söz sahibi olmadığını da göstermek isteyecek. Yani özetle burada Çin, çift taraflı bir diplomatik operasyon içerisinde olacaktır. Çin son dönemde iki ülke arasındaki krizde tarafsız olacağını açıklamış olsa da herhangi bir ilk hamlenin ABD veya Güney Kore kanadından olması halinde Kuzey Kore rejimine destek vereceğini yönetimin değişmesine izin vermeyeceği sinyalini vermiştir.
Son günlerde BM’nin 72.toplantısında ise gerilimin devam ettiğini açıkça gördük.Kuzey Kore BM Büyükelçisi Ja Song Nam damgasını vurdu. Nam,Trump konuşma yaptığı esnada herkesin gözü önünde salonu terk etti. Trump’un ise bu konuşma esnasında “Kuzey Kore’yi tamamıyla yok edebiliriz” sözlerine karşılık Kuzey Kore lideri Kim Jong-un televizyon kanalından yaptığı açıklama ile ABD başkanını “deli” olarak nitelendirirken,söylemlerinin bedelini fazlasıyla ödeyeceğini açıkladı. Bunun akabinde Kuzey Kore Dışişleri Bakanı Ri Yong-ho, Pasifik Okyanusu’nda bugüne kadarki en büyük patlamaya yol açabilecek hidrojen bombası test edebileceklerini duyurdu.
Analizin sonuç kısmına gelirsek iki ülke arasındaki bu gerilimin karşılıklı silah kullanımı seviyesine gelmesinin zor olduğunu, Çin’in diplomasi hamlelerinin iki ülkeyi masada uzlaştırabileceği kanaatindeyim. Önümüzdeki günler Çin’in daha etkin olacağını görebiliriz.Ancak,tabi bu bizler tarafından iyimser bir öngörü yukarıda bahsettiğimiz nükleer silahlara sahip olan ülkelerin liderlerinin verebileceği aşırı bir reaksiyon,uluslararası çapta sıkıntılı dönemleri beraberinde getirebilir.
M.Anıl ÇOLAK